Kişi yaşamak istediklerini yaşar, yaşamak isteyip yaşayamadıklarını hayal eder, yaşamak istemediklerinden kaçar. "Yaşamak isteyip yaşayamadıkları" bölgesi oldukça gridir (Bu grinin o aptal 50 tonlu gri ile ilgisi yoktur, yazarı tesadüfen bir süre benim yolumdan yürümüştür sadece). Kişinin bundaki cesareti genel hayat konusundaki cesareti ile benzerlik gösterir. Ancak kişiden kişiye bu gri bölgenin bazı yerleri artık aydınlanmıştır ve kişi bunu bir ölçüde içselleştirmiş, beyazlaştırmıştır.
Bazıları için "memesinin bağlanması", "tanımadığı bir kişinin içine girmesi" gibi şeyler bile çok uyarıcı fantezi olsa bile, fikren mücadele edilmesi zor olabilir, zihinden uzaklaştırılmak için efor harcanıyor olabilir, bunları açıklayarak deşifre ettiğinde başına gelecek olan bilinmezden korkuyordur. Belki bunları konuşmak veya aklının köşesinden geçirmek bile korkutuyordur. Dahası, tecrübe ile sabit, böyle bir tecrübeyi yaşadıktan hemen sonra yatağa uzanmış, kıçının ve memesinin acısına rağmen keyifli ve meraklı şekilde sorular sormanın zevkini gözlerde görmek mümkün.
Diğer birileri için bunlar normal, yaşanmış ve hatta sıradanlaşmış olmakla birlikte yine söylenmeyen ama fantezisi sınırlanmaya çalışılan konular olabilir, bilinçli veya bilinç dışı. Başkaları için tabu olan şeyleri çoktan aşmış olması kişinin kendi tabuları olamayacağı anlamına gelmeyecektir. Bunları birilerinin okuması okuyan için bazen "aslında istediğinin asla bu olmadığı" kanısına da götürebilir ve muhtemelen yarıda keser, bazen de yaşayamadığı o şey için elini cinsel bölgesinde gezdirip alternatif bir lezzet için hayal gücüne teslim edebilir tabusunu.
Bunlar nelerdir? Kendimi beyaz fare yerine koyarak (labirentte peyniri bulamama riskini alarak) bir kaç konu çıkarabilirim.
Bunların bazıları tek cümle ile ifade edilebilir ancak detaylı olanlarını bir yazı dizisi olarak blogda yayınlamayı düşünüyorum, hepsini burada tüketmeden. Bir dominant/sadist erkeğin bakış açısından olacaktır ancak potansiyel bir partneri de ilgilendirecek detaylar her zaman var, BDSM en az iki kişi tarafından yaşanmazsa zaten hayalden ibarettir.
Bunlardan biri kölelerimin bedeninde hayat boyu taşıyacağı bilinçli bir iz bırakmaktır. Bir yara bereden bahsetmiyorum, bilinçli bir imza. Ancak bunu yapmamayı tercih ediyor olmamın nedeni kölemin sosyal durumu. Bunu bir "ömür" ile ilgili karar olarak görmek, fikirlerin değişebileceğine ilişkin saygı bu konuda benim sınırımı çiziyor, kaldı ki bu sınır benim bir sınırım, çünkü açıkçası kendi bedenimde böyle sosyal göstergeli bir iz bir istemediğim için "dövme" bile yaptırmak benim için tabudur. Ancak bunu böyle düşünmeyen çok kişi olduğu çok açık, bu "dövme yapılmış olmasından tamamen nefret etmek" anlamına gelmediğini belirtmeliyim, kendi bedenimi düşünüp empati yapıyorum sadece.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder