18 Haziran 2020 Perşembe

Köle ve Teslimiyetçi Farkı (Slave vs Sub) I

Çoğumuzun kafasını karıştıran bir konudur köle ve teslimiyetçi ifadelerinin BDSM açısından ne farkı olduğu. Anlamları açısından bence oldukça net olmakla birlikte Kate Kinsey isimli bir teslimiyetçi kadın yazarın sitesinden alıntı yaptım, en azından ne dediğini bilen bir teslimiyetçinin gözünden yazıldığı için.

Benim dil bilgime göre köle mevcut bir durumu, statüyü ifade eder, yani kölenin kölesi olduğu ve bu kişiye karşı bazı mecburiyetleri borç edinmiş kişidir köle. Teslimiyetçilik ise bir ruh durumunu ifade eder, biri ile ilgili olsun olmasın kendini teslim etmekten hoşlanır, bundan haz alır. Teslimiyetçiye itaatkar da deniyor.

Teslimiyetçi bir kişi veya kişiler ile teslimiyetçi yönünü ilgilendiren bir kişiye kontrolünü verdiğinde köle statüsüne erer.

Bazıları aynı şekilde benzer anlamlı "Efendi(Master)/Baskın(Dominant)" çifti için de konu ederler ve inanılmaz sevgili okurlar, inanılmaz, Türkçeden uzak, mantıktan yoksun ne tanımlar yaparlar ne tanımlar. Master ikinci düzeymiş de, Dominantlık şöyle olanmış da.... Başkalarını da kandırırlar, "aman ne çok biliyor, ne kadar da teknik bir kişi" diye görünmek için. Efendi kölenin karşıtıdır, iki kişilik sosyal psikoloji etkileşimindeki emir veren kontrol eden statüsündeki kişiye verilen addır, yani bir statüdür. Dominant (ben "baskın" diye çevirdim ama böyle de pek duymadım açıkçası, direkt dominant deniyor genelde) ise bir yine bir ruh halidir, başkalarını kontrol etmeyi, üstte olmayı seven ve tercih eden bir ruh hali. İster BDSM dahilinde bir kişi ile etkileşim halinde olsun ister olmasın, ruh hali böyledir.

"Ha, ben dominant hissediyorum, ama sanal olarak bunu uyguluyorum, şimdi ben efendi miyim? Dominant mıyım?" diyen olursa, artık kusura bakmasın, ebesinin amı artık..., taksın kendi ismini kendine :-) Mesela Domhan falan diyebilir kendisine.

Sevgili teslimiyetçi Kate Kinsey şunları yazmış, müdahale altında google desteği çevirdim hızlı olsun diye, tereddüt edenler için yazının linki en sonda var açar bakarlar.

Yalnız... Bir şey dikkatimi çekti, köle ve teslimiyetçi arasındaki fark o kadar karışmış ki google dahi aşağıdaki başlığı "KÖLE VE KÖLE ARASINDAKİ FARK NEDİR?" gibi çevirdi ve ben düzelttim. Algoritması gereği insanların kullandığı şekline bakarak çeviriyor o garibim ve bu konuda insanların nasıl bir dramatize zihin karışıklığı yaşadığının da bir belgesidir bu.

----

TESLİMİYETÇİ VE KÖLE ARASINDAKİ FARK NEDİR?

Birisi bunu bana her sorduğunda cevap için bir kuruş alsaydım, bunu Karayipler'de bir plajda bir dizüstü bilgisayardan yazıyor olurdum.

Son zamanlarda bu soruyu cevaplamaya hep karşı koydum, çünkü başka birinin akla gelebilecek her açıklamayı tartışacağını biliyorum ve zamanımı daha tanımlanabilir felsefi argümanlar için harcamayı tercih ederim.

Ancak 97 yaşımda bir bunak olduğumda da insanlar hala bu soruyu soracağından (ve yine de cevap vermemek için ısrar edemeyeceğimden), şimdiden bu soruya “kesin” cevabımı yazabilirim ki beynimin ilgili bölümleri artık pelteleştiğinde“Bu tür şeyler hakkında düşüncelerinizi hatırlıyor musunuz?” diyen notlarıma başvurabilirim.

Peki, teslimiyetçi ile köle arasındaki fark nedir?

Size başkalarının ne söyleyebileceği veya söylediklerini söylerek başlayabilirim ve bu konuda şöyle diyebilirdim (Çevirenin Notu: Yazar burada anlamları açıklamıyor, sadece yapılan romantik tanımları eleştirmek için sıralıyor):
  • Bir teslimiyetçi ortak paydada buluşur; ama köle öyle değil.
  • Bir teslimiyetçinin sınırları vardır; bir köle, sahibinin kendileri için belirlediği sınırlar dışında tüm sınırları bırakmıştır.
  • Bir teslimiyetçi her seferinde bunu seçerek itaat eder ve hizmet eder ve iradesini korur. Bir köle başlangıçta efendisine itaat etmeyi seçer ve daha sonra her zaman efendisinin iradesine sunar.
  • Köle itaat kabul ederken, teslimiyetçi boyun eğmeyi kabul eder.
  • Bir teslimiyetçi, D/s ilişkisi bağlamında bazı haklarını elinde tutarken, bir köle tüm hakları bırakmış ve gerçek bir mülk haline gelmiştir.
  • Bir teslimiyetçi sahiplenilir, fakat köle bir mülktür.
  • Bir kölenin mobilyaların üzerinde oturmasına veya kıyafet giymesine izin verilmez ve daima sahibinin ayaklarına diz çöker.
  • Bir teslimiyetçi oyunu bitirmek için güvenli bir kelimeye (Ç.N.: Safe-word kastediliyor) sahipken, bir köle rızasızlığa rıza gösterir.
  • Bir köle teslimiyetçi olmalıdır, ama her teslimiyetçi mutlaka bir köle değildir.
  • Bir teslimiyetçi olmak, bir köle olan “nihai” boyun eğme durumuna giden yolda sadece bir adımdır (Ç.N.: Hah hah haaa).
  • Bir köle “salt” bir teslimiyetçiden daha teslimiyetçidir. Teslimiyetçiler sadece oynar; köleler ise bu yaşam tarzını yaşarlar.
  • Bir teslimiyetçinin bir köleye göre daha fazla öz saygısı vardır. Köleler ise çılgındır, çünkü aklı başında kim bir köle olmak ister ki?

Falan filan falan... Bu, yumruk yumruğa, saç saça baş başa kavgaların başladığı noktadır ve sonunda birileri nihai kutsal el bombasını fırlatıp atar : “Sen gerçek bir teslimiyetçi/köle değilsin!”.

Yukarıdaki tanımların hepsi aslında insanlardan duyduğum veya çeşitli kitaplarda, web sitelerinde okuduğum şeylerdir. Bazıları şu anda zaten bildiğim şeyler. Bazıları belirli bir kişinin yaşam tecrübesi ve  kendilerini köle ya da teslimiyetçi olarak algıladığı biçim için olan tanımlardır ve aslında tamamen doğrudur. Bazıları ise tamamen saçmalığın dik alasıdır. Ama böyle demek beni nihai cevaba da yaklaştırmıyor.

Belki bir teslimiyetçi ile bir kölenin ortak yönlerini sorgulayabiliriz. Her ikisinin de kontrolünün en azından bir kısmını bir dominata teslim etme konusunda derin bir ihtiyacı ve arzusu vardır. Çoğu zaman buna “ihtiyaç duyarlar” çünkü güvenlerini, saygılarını ve (genellikle) sevgilerini kazanan bir Dominant'a hoşnutluk ve / veya hizmet sunma, teslimiyetçinin/kölenin yerine getirilmesinin ve memnuniyetinin ayrılmaz bir parçasıdır.

Dolayısıyla, bu “ortak zemini” doğal şekli ile takip edersek, teslimiyetçi ve bir köle gerçekten de itaat etmeleri dışında aynıdır. Bir köle kendisini daha çok sahibine teslim eder.

Ah, ama, “daha ​​fazlası” nedir? Kim daha az olandan daha fazla? Bir kez daha sıkıntılı bölgeye geri döndük çünkü herkes boyun eğme derecelerini (ve hatta ustalıklarını) ölçmek ve değerlendirmek istiyor.

Hepimizi bu büyük kademeli ölçekte görüyorum: Bir tarafta dominant, diğer tarafta teslimiyetçi. Dominant tarafın en ucunda, kişilikleri ve kontrol etmesi gereken efendiler, onları bir köle veya teslimiyetçi “sahibi olmak” ile gelen ek sorumlulukları üstlenmeye zorlar; ayrıca, deneyimleri onlara bu unvan hakkını kazandırmıştır.

(Ç.N. Bu yazıya sonraki bir bölüm ile devam etmeyi planlıyorum, aslı oldukça uzun).

Bu yazıyı https://www.katekinsey.com/the-difference-between-a-slave-and-a-submissive.html sitesinden yazarın Türkçe'ye tercüme iznini alarak yayınlıyorum.

8 Haziran 2020 Pazartesi

Nefes Nefese veya Nefessizlik

Kandaki oksijen oranının azalmasının cinsel olarak tahrik unsuru olduğunu biliyorum ama bu mekanizmanın nasıl çalıştığını bilmiyorum açıkçası. Sanırım kandaki karbondioksit artışı ile ilişkili bir etkidir.

Bu amaçla kendi kafasına naylon geçirip mastürbasyon yapanlar da var, hatta bu şekilde ölmüş olanlar da olduğunu duydum. Zira işe zevk karıştı mı bazıları durmanın ne zaman gerekli olduğunu bilemez. İşte kendisine yapıp kendini kaybedenler ayrı, bir efendinin kontrolünde yapılıyorsa o da aslında partneri için çok benzer riskleri olabilecek bir konu. BDSM'deki adı "Asphyxiation" ama ne zamandır bunun nasıl yazıldığını ezberleyemedim doğrusu, mutlaka bir google yardımı alıyorum her seferinde. Aslında bir tıbbi durumu betimlediği için tıp'ta Türkçe olarak telafuz edilen hali daha akılda kalıcı "Asfiksasyon" . Tabi bu BDSM'de kullanılandan çok daha geniş anlamlı tıbbi literatürde ve bir miktar anlam/kavram farklılığı var, detaya girmeyeyim.

BDSM'deki hali partnerin solumasını kontrol altında tutmak, solunum yolunu kapatarak sadece istediği anda nefes almasına izin vermek.

Bunu denediğimde çekine çekine yapmıştım bir kazaya neden olmamak için. Ben ihtiyat içinde kıvranırken partnerim zevkten kıvranıyordu. Bu güveni anlayamıyorum ben halen bu yaşa gelmeme rağmen, ulan biraz kendisini kaybetse adam öbür tarafa mevta olmaya gidecek. Olabilecek en ilkel şekilde yaptım elimle burnunu yeteri kadar sıkıp ağzını elimle tuttum. Bir süre içinde bırakarak tabi ama ortalama olarak daha az hava almasını sağladıkça sevgili köleciğim azmaya başladı, azdıkça da azdı. Belki saatler boyunca ona girip çıkmama rağmen azalmadı isteği, gittikçe arttı. Ancak bedensel takati gittikçe azaldı, bunda uzun süren giriş çıkış faslının yoruculuğu da var, en son kendisini bayılacak gibi hissettiğini söyledi ancak bunun öncelikli nedeninin yorgunluk olduğu konusunda ikimiz de hemfikirdik. Bu durum biraz da bunu yapma biçimimizden kaynaklanıyordu.

Tamamen çıplak olarak yüz üstü yere uzanmış olduğu durumda bütün ağırlığımla yine yüzüstü onun üzerine uzanmanın onun için yorucu olduğunu bilmek için çok zeki olmaya gerek de yok. Ancak ağırlık ve ebat farkımız göz önünde tutulursa onun için ne denli kayda değer olabilecek bir tecrübe olduğu anlaşılabilir. Yaklaşık 60-70 kg'lık birinin üzerine 110 kg civarı bir ağırlık maddenin doğasını da biraz zorluyor. Ağzını elimle kapamasam da pek soluma özgürlüğü olduğu söylenemez bu durumda, tabi dizlerimden ve ellerimden aldığım destek ile ağırlığımın ne kadarını ona vereceğimi ayarlayabiliyordum, ancak bazı durumda kısa süreli de olsa tamamen yüklendiğimi de biliyorum. Çok da temiz olmayan zemin ile benim ağırlığım arasında bedeninin sıkışması göğüslerinin iki bedenin toplam ağırlığı altında bedeni ile zemin arasında adeta pestile dönmesi onu ciddi şekilde uyarıyordu. Belki bu kadarı da yeterli olacaktı ancak masum sadistliğimin bir eseri olarak göğüslerini tırtıklı bir keten halat ile çevrelemem, bu halatı tek parça olarak bedenini de sıkacak şekilde sarmış olmam da bu zevkini doruğa taşıdı. Yüklendikçe sürtünüp ısırıyordu göğüslerini bu halat. Ağzını ve burnunu kapattığımda aradan soluduğunu hisediyordum bazen ama tamamen kapatmak zordu.

Bu efendinin altında ezilme sahnesinin nefessiz kalma bölümü sonrasında da devam etti, tabi onu daha rahat bir yere yatırmış olarak. Üzerinde ağırlığımla ezerken onu becermek pek de mümkün değildi. Ağzını ve burnunu kapatarak onu "normal" şekilde becerdikçe aldığı hazzı vajinasının tamamen gevşemesinden anlamak da mümkündü. Bu ara bu süreç pek de kolay değildi, bir elimle başının arkasından tutup bir elimle hem ağzını hem burnunu kapatırken ona giriş ve çıkışlarımı kontrol etmek benim ağırlığımda biri için çok kolay olmuyor. Ona asıl zevk verenin sıkıca ağzına ve burnuna yapışmış ve solumasına izin vermek ile hayatını kontrol ediyor olmam mı yoksa kanındaki hava dengesi mi olduğunu, en azından hangisinin daha baskın olduğunu anlayamadım hiç.


Diyeceğim, bu tehlikeli olduğu ve bir çılgınlık ve ayarsızlık anını affetmediği konusunda görüşümün hiç değişmediği. Bunu yapacak olanların kesinlikle abartmaktan kaçınabilmesi ve partnerinin sınırlarını iyi bilmesi lazım. Tabi partnerin ilgili bir sağlık sorunu olmaması da bir o kadar önemli.